Kavil Hangi Dil? — Sözün Cesareti, Lafın Konforu
Bu yazıyı açık bir iddiayla açıyorum: “Kavil” bir dil değildir; sözün omurgasıdır. Ve bugün, kelime dağarcığımız genişledikçe omurgamız inceliyor. Kavil hangi dil, diye sorup tartışmayı sözlü kültür–dijital kültür gerilimine sıkıştıranlara itirazım var. Mesele alfabe değil; mesele söz verip vermemek, verdiğin sözü taşıyıp taşımamak. Evet, tartışma istiyorum. Çünkü “kavil”i romantikleştirdik, sonra da hukuki metinlere havale edip hayatımızdan sürdük.
“Kavil”in Kökü: Sözden Fazlası, Sözleşmeden Eksik
Kökeni “söz”e uzanır; kulağa basit gelir. Ama basit değildir. Kavil, “yazılı olmayan yükümlülük”tir; el sıkıştığın anda elini sana hatırlatan görünmez bir hatırlatıcı. Bugün ise kavilin yerini “şartlar ve koşullar” kutucukları aldı. Tıklıyoruz, geçiyoruz, unutuyoruz. Tam da bu yüzden “Kavil hangi dil?” sorusu, gerçekte “Sözümüz hangi rejimde yaşıyor?” sorusudur: Kalpte mi, metinde mi, uygulamanın gizli menüsünde mi?
Zayıf halka burada: Kavil, yazılı sözleşmeler kadar ölçülebilir değildir. Delili az, duygusu çoktur. Evet, bu gri alan suistimale açıktır. Ama bıçak kesiyor diye mutfaktan bıçağı mı kovacağız? Kavilin belirsizliği, insanî esnekliğin fiyatıdır. Sorun, belirsizliği bahane ederek sorumluluktan kaçanlarladır.
Kavil Hangi Dil? — Ezberi Bozmaya Davet
“Kavil hangi dil?” Türkçe mi, Arapça mı, hukukun dili mi? Hayır: Kavil, niyetin dilidir. Niyetin dili ise tercümansızdır; İngilizce sunumda da, mahalle bakkalında da aynı şekilde çalışır. Söz ağızdan çıkınca, dilin grameri biter, karakterin grameri başlar. O yüzden “kavil”in asıl karşılığı bir lügat maddesi değil, bir yaşam pratiğidir.
Ama kabul edelim: Kavilin romantize edildiği yerlerde manipülasyon da büyür. “Sözüm söz” diyenin zamanı hangi takvimde akıyor? Söz verirken güçlü, hatırlamada zayıf olanlar; mazeret üreterek kavili eritenler… Burada eleştiri sert olmalı: Kavil, hatırlanmadığında sadece ihmal değil, toplumsal bir erozyondur. Güven, küçük ihlallerin üst üste binmesiyle değil, küçük sadakatlerin sürekliliğiyle yaşar.
Kırılgan Nokta: Kavilin Ölçüsü, İfadan Değil İcradan Gelir
Kavli güçlü yapan şey, cümlenin güzelliği değil, takvimin netliğidir. “Haftaya dönerim” ne demektir? Pazartesi mi, cuma mı? “Ben sana haber veririm.” Ne zaman, nasıl, hangi kanaldan? Kavil, şık bir söz değil; bir koordinat sistemidir. Zamansız, mekânsız, muğlak kılınmış her söz, ilk rüzgârda savrulur. Bu yüzden şu soruları masaya koyalım:
Söz verirken tarih ve saat netleştirmeyi neden kibarlığa aykırı sayıyoruz?
“El sıkıştık” romantizmi, WhatsApp’ta üç gün görülmeme hakkı mı tanıyor?
Kısa vadeli hoş görünme arzusu, uzun vadeli güven sermayemizi neden tüketiyor?
Ve en provokatif olanı: Kavil veremeyen, ilişki kurabilir mi?
Kavil hangi dil, diye soran herkesin önce bu sorularla yüzleşmesi gerekir. Çünkü dil, burada artık iletişim aracı değil; sorumluluk aracıdır.
Zayıf Yönler ve Tartışmalı Alanlar
Bir: Kavil, kanıt üretmekte zayıftır. Evet, bu doğru. Ancak kanıtsız olan her şey yalan değildir; sadece insanlık payı fazladır.
İki: Kavli “duygusal şantaj”a dönüştürenler var. “Söz verdin!” diye bağırıp şartlar değişse bile esneklik tanımayanlar… Kavil, esnemeyi yasaklamaz; fakat esnemeyi gerekçelendirmeyi zorunlu kılar.
Üç: Dijital çağda “okundu” işareti yeni kavil tuzağıdır. Gördüysen döneceksin; dönmüyorsan dürüst olacaksın. “Yoğundum” cümlesi ne kadar sık kullanılırsa o kadar değer kaybeder.
Dördüncü ve en çetrefil nokta: Kurumsal dille kişisel kavilin çarpışması. Kurumlar “taahhüt” der, bireyler “söz” der. Taahhüt, sigorta ister; söz, şahit. İkisini barıştırmanın tek yolu, şeffaflıkla takvimlendirilmiş iletişimdir.
Pratik Bir İlke: Kavil = Niyet + Takvim + Geri Bildirim
Bir cümle öneriyorum: “Kavil = niyet (neden) + takvim (ne zaman) + geri bildirim (nasıl gitti).” Niyet, sözün ahlâkını; takvim, sözün mühendisliğini; geri bildirim, sözün hafızasını kurar. Bu üçlü tamamlanmadan verilen her söz, “iyi niyetli temenni”den öteye geçemez. Ve evet, temennilerin çöplüğü doldu; artık sahaya inelim.
“Kavil hangi dil?” sorusunu SEO’ya yem etmeyelim; hayata çevirelim: Bugünden itibaren söz verirken bir tarih söyle, bir kanal seç (e-posta, mesaj, telefon), bir teyit al (tamam, kaydettim). Basit mi? Evet. Etkili mi? Çok. Tartışmalı mı? Kesinlikle—çünkü bizi konfor alanından çıkarıyor.
Son Söz: Dil Değil, Duruş
Kavil hangi dil? Cevap net: Duruşun dili. Türkçe konuşup sözünü tutmayanın dili yoktur; yabancı dilde konuşup sözünü tutanın dili boldur. Kavil, sözün cesaretidir; lafın konforu değil. Şimdi sıra sende: Sözünü en son ne zaman ölçülebilir kıldın? “Dönerim” dediğinde döndün mü, yoksa mazeretin mi döndü? Yorumlarda çekinmeden yaz: Senin için “kavil” hangi dil? Tartışmayı büyütelim; lafı değil, sözü büyütelim.